16 Ağustos 2014 Cumartesi

AYVALIK BİR

Tatil, evde bedava yatmak yerine dışarıya para saçarak eğlenme aktivitesidir.

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

3 yıldır tatile gidemediğimi fark ettim zaten ondan önce de çocukken ailecek Didim'e gitmiştik yani denize, sıcak havaya, gezmeye ihtiyacım vardı. Bu sebepten tüm yaz para biriktirdim sonra bütçeme göre tatil planı yaptım. Ayvalık'a gidecektim hem orayı biliyor hem de orada daha rahat edeceğimi düşüyordum. Burslar yenilmedi, anne baba da cebe harçlık sıkıştırdı sonra otobüs biletleri ve tek kişi kalacağım için hoş bir pansiyonda yer ayırttırdım. Neyse tarih geldi, çok programlı biri olmama rağmen valizimi son anda hazırladım ve annemle terminale gittik yani tek de giderdim de vedalaşmak için gelsin istedim. Sonra saat ilerlediği için annem gitti, abim mesaiye gitmeden terminale uğrayıp beni yolcu etti. Öyle böyle bir haftalık maceraya atıldım zaten bazı maceralar iki yıl gibi uzun olurken bazılarıysa bir hafta gibi kısa olur, mühim olansa her anından tat almaktır. Tatil günlüğü yazacakken gene felsefe dersi vermeye başladım, bunu burada kesiyorum ve tatil olayına geri dönüyorum.

14 Ağustos 2014 tarihinde perşembe günü Adapazarı'ndan saat 22:15 otobüsüne bindim yani cuma sabahı Ayvalık'taydım ve tatilim o gün başladı. Güzel bir otobüs yolculuğu geçirdim, sakin ve güzeldi. 10 dakikalık minibüslerde uyuyabilirim ama saatler süren şehirlerarası otobüs yolculuklarında uyuyamama gibi durumum var. O yüzden müzik dinleye dinleye yolculuk yaptım tabi Susurluk'ta mola verdik, hemen Susurluk ayranı ve kaşarlı tost aldım. Dedim ya, tatil para saçarak eğlenmektir. İşte hatıra olsun diye fotoğraf da çektim ama kareye genç bir kız istemeden de katıldığı için önce kızı paintte siyah renge karalamak istedim sonra resmin orijinalliğinin bozulacağını düşünerek vazgeçtim. Fotoğraf düzenleme programlarıyla kızın yüzünü pikselleyerek sansürledim ama gazetelerdeki fuhuş operasyonu sonrası çekilen fotoğraflara benzedi, ben de kızı bulanıklaştırarak en sonunda bu hale soktum. Şimdi bir fotoğraf için bu değer miydi tartışılır ama gıcıklığım tutunca böyle oluyor. Evet, ben gıcığım ve bunu biliyorum ama en azından şımarık değilim buna da şükrediyorum. Gene konu dağıldı, o zaman konuyu toparlayalım ve Ayvalık'a artık gelelim.

15 Ağustos 2014 tarihinde yani cuma günü sabah 6'da Ayvalık'taydım, terminalden şirketin servisi beni merkeze bıraktı ve o saatte dolmuş olmadığı için sallana sallana elimde valizle pansiyonuma yürümeye başladım. Yolda hatıra olsun diye fotoğraflar çektim, tek başıma olduğum için ne kadar hoşuma gitmese de zorunlu kaldığımdan selfie denilen tarzda çekimler yaptım. Saat 7 gibi pansiyondaydım, odam 10 gibi boşalacağı için ben de pansiyonun bahçesinde çay içtim, hamakta yattım filan yani her anı dolu dolu ve mutlu geçirmek için çabaladım. Zaten çabalayınca her şey amacına ulaşır, hem pes etmek zayıf ve korkakların yapacağı iştir. Neyse 11'de odama yerleştim ama uykusuz, yorgun ve açım gene de dışarı çıkacaktım çünkü tatildeyim. Öğlen olmasına ve günün yarısının gitmesine rağmen çok şey yaptım günün geri kalanında, önce Ayvalık çarşısını ve arka sokaklarını gezdim. Niyetimde kiliseye gitmek vardı ama hiç kiliseye denk gelmedim. O kadar gezince yorgun olan vücudum iyice yoruldu ve açlığım tavan yaptı hemen küçük bir mekana gidip ekmek arası döner ve bir şişe kola yuttum. Ayvalık'a gittim diye hep zeytinyağı şeyler yiyecek değilim ya öyle işte dönerle tıkadım kendimi. Gene yollara düştüm ve duyduğum ezan sesiyle irkildim, kilise arayan ben cami aramaya başladım ki hemen buldum ve cuma namazını da aradan çıkardım. Abimden ödünç aldığım akıllı telefon zımbırtısı fotoğraf çekmek dışında da işe yarıyormuş, navigasyonla nerede olduğu öğrenip nerelere gideceğimi hep gördüm. Gene kilise arayışına başladım, taşlı yolları aşarak Aya Triyada Kilisesine ulaştım, ne yazık ki bir harabeyle karşılaştım. Cidden kiliseye benzer bir yanı kalmamış ne kule ne çan kalmış, her yeri yıkılmış zaten yıkılmayan yerleri de kendini bilmezler tarafından sprey boyalarla kirletilmiş. Yılmadım, Ayvalık'ın en ünlü kiliselerinden Taksiyarhis Kilisesinin yolunu tuttum ve bu yerlere hep yürüyerek gittim ki belimin ağrımasına rağmen bunlara değerdi. Diğer gençler belini şeyle ağrıtsın bense kültür gezileri yaparak ağrıtayım. Sorsalar "Pişman mısın?" diye, gönül rahatlığıyla hayır derim çünkü her şeyin, yerinde ve zamanında yakışan ölçütlerde yapılması en güzelidir ki sosyal mesaj da verdim. Şimdi kiliseye devam edelim çünkü o yarım güne çok şey sığdırdım ve anlatacağım çok şey var. Taksiyarhis Kilisesine gittim ve orası da müzeye çevrilmiş, içi ise boşaltılmış. Birkaç tane İsa resmi ve çeşitli boylarda haçlarla dekora edilmiş bir mekan, duvarları bile alçıyla sıvanmış boyanmış sıradan bir yapıya dönmüş. Oradan ayrıldım ve dinlenmeye, farklı şeyler yapmak için merkeze döndüm.

Önce Kahyanın Yeri denilen kahvehaneye gittim ki sıradan bir kahvehane ama tek farkı bir duvarı tamamen Orhan Gencebay posterleri ve plaklarıyla kaplanmış. Bir limonata içtim, gazete okudum ve kalktım. Biraz deniz kıyısında banklarda oturdum ama sıcak basınca serinlemek için Tansaş'a girdim, klimalı bir market işte daha ne isteyim ki? İçeride dolandım dolandım bir tane soğuk çay aldım ve çıktım. Aklıma Şeytan Sofrası'na gitmek geldi, ilk günden gitmek olur mu diye düşünürken gideyim de aradan çıksın diye düşündüm. Duraklardan bilgi aldım, sadece akşam 7'de otobüs gelip yolcuları götürüp ve akşam da 8:30'da geri getiriyormuş. Baktım saat 5'miş gene gezmeye başladım, ne alırsan 5 liraya veren kitapçı gördüm ve tüm rafları inceledikten sonra kendime bir tane uzaylılarla ilgili bir kitap aldım. Sonra deniz kıyısına geri geldim, limandaki tekneler günlük tur yaparlar ya, gittim ve görevliyle konuştum hepsi kooperatife bağlandıkları için güzergah ve ücretler aynıymış yani hangi firma olduğu önemsizmiş ki bunu her firma söyledi, ben de hangisi boşsa oradan pazar günü için yer ayırtım. Baktım dolaşırken beni gene sıcak basmış, gene Tanşas'a doğru yol almaya başladım. Gene soğuk çay aldım ve o kadar kasa bir o kadar kasiyer olmasına rağmen gene aynı kasiyer kıza denk geldim. Kız bana "Gene sen, gene ben, gene soğuk çay, her şey tekrarlanıyor bizi bir araya getirmek için yani evren biz ikimizin birlikte olmasını ve hayat boyu beraber soğuk çay içmemizi istiyor." dedi. Şaka yapıyorum, sadece "Money Club kartınız var mı?" diye sordu belki de içinden "Geri zekalı, iki defa yarım litrelik soğuk çay alacağına git, büyük şişe soğuk çay al da kana kana iç hayvan! Evet, hayvansın sen şu boya bak deve gibi, şu boya posa bak hayvan gibi, hayvan gibi parçala beni!" diye geçirdi ama içinden geçenleri bilemeyiz anca böyle benim gibi uydururuz. Baktım saat 18:15 olmuş ben de tekrar Orhan Gencebay'lı kahvehaneye gidip orada pinekleyerek otobüs saatini beklemeye başladım ki zaten deniz, kahvehane, o gezi otobüsleri durakları, Tanşas birbirine yakın yerdeler ya konu gene Tanşas'a mı geldi? Yok, ben en son kahvehanede pinekliyordum ve otobüs saatin yaklaşınca gene deniz kenarındaki banka giderek orada beklemeye başladım. Otobüs de gelince Şeytan Sofrası'na yola çıktık, yolda uyumuşum zaten kısa mesafelerde hep uyurum. Şeytan Sofrası'na geldik, bir de ne göreyim liseden arkadaşlar! Tabi onlar benim bir üst devremdi ama hepimiz Bolu Fen kökenliyiz ki, hemen kucaklaştık muhabbet filan sonra manzarayı izledik, birkaç fotoğraf da çekildikten sonra vedalaştık ve ben geldiğim otobüsle merkeze geri döndüm. Merkezde biraz yürüdükten sonra Dominos Pizza'ya gittim ve karnımı doyurdum. Artık saat ilerliyordu ve canım hiç dolmuşa binmek istemiyordu zaten bana göre mesafeler hep yürünecek kadar kısa gibiydi. Denizi izleyerek, kıyıdan yürüyerek pansiyona anca vardım. Pansiyon sahipleri olan aile ve onların aile dostları bahçede oturuyorlardı, beni de yanlarına davet ettiler. Masada rakı da bira da vardı, hani bugün cuma gitmeyip tatil boyunca ağzıma içki sürmeyeceğim diye söz vermeseydim o masa bana ziyafet olacaktı. Normalde ben zaten içiyorum ki tatilde de içilir, nereden çıktı bu söz? Çıkar efendim; ben tüm yaz para biriktirdim, ailem de bana destek oldu her anlamda, cebime harçlık da koydular, tek başıma tatile çıkmama da izin verdiler zaten abimi evlendireceğiz maddi olarak zor durumdayız benim de kendim yaşadığım olaylar sebebiyle bunalımdayken Allah bu tatili bana nasip etti ya bırak alkol de eksik kalsın. İçki içerek paramın bereketi, ailemin de huzuru kaçırmak istemedim.

Neyse, günün sonuna geldik. Bir duş aldım ve yattım, uzun bir aradan sonra ilk defa gece uyuyacaktım ki geçirdiğim günün rahatlığı ve yorgunluğuyla hemencecik uyudum. Bugün neler yaparım bilmiyorum zaten bu satırları yazarken saat aldı başını gitti :) 

Deutschland Über Alles
Canım şarkı değil marş paylaşmak istedi. Kiliseden camiye, alkolden Allah'a geçiş yapılmış bu yazıda şarkıdan da marşa geçmek normal karşılansın. Hadi siz marşı dinleyin, şu laptop da kucağımdan kalsın. Ben yüzmeye gidiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder