24 Eylül 2014 Çarşamba

TESTERE

Uydurma anılar serisinden, anı-2

YAZARDAN TAVSİYE-1
Okunmaya değmeyecek uzunlukta saçma sapan bir yazı, iki haftadır yazmayı bitiremedim ve sanıyorum ki sonu da gelmeyecek, aceleyle sonlandırılacak. Yazı yazmak adına değil, geleceğe not bırakmak amacıyla yazılmış bir şey. Neyse, umarım bu yazı türünün tek örneği olur ve ben tekrar böyle hatalı yazılar yazmam.
YAZARDAN TAVSİYE-2
Gene de bu sitede yazılan her şeyi okumak gibi bir saplantınız varsa, kendinize yazık etmeyin. Bu yazıyı okumayın ve okunmasını istemediğim halde niye mi yazdım? Kendine yazdım, yaşadığım kafayı anlamak istiyor ve illa bu yazıyı da okumak istiyorsanız, son paragrafı okusanız yeter. Zaten öncesi saçma sapan hikayeler filan, benim kadar boşsanız, o boş paragrafları da okuyabilirsiniz. Ne de olsa uyarımı yaptım, içim rahat.

Düzce'ye cumartesi günü dönecektim ama pazar günü dönmek zorunda kaldım, çünkü cumartesi "Testere" tarafından kaçırıldım! O yüzden bu sıralar hep uykusuz ve yorgun gibiyim. Ama bu satırları yazdığıma göre ölmedim yani hayattayım. Bir gün öleceğim ama o güne daha var gibi ya da o günü tahmin edemiyorum.

Cumayı cumartesiye bağlayan gece oldu her şey. Her zamanki gibi bilgisayar başındaydım, sabah Düzce'ye döneceğimi bildiğim için fazla geç yatmayacaktım ama saat de 2 olmuştu. Şöyle bir bahçeye çıkıp temiz hava alayım, sonra yatarım diye düşündüm. Bahçede otururken yerde sigara izmaritleri gördüm, kendime kendime "Ulan abi, şu zıkkımı içiyorsun tamam da bari yere atma!" derken yerdeki izmaritleri topladım. Bahçeden çıkıp çöp kutusuna atarım elimdeki izmaritleri diye düşünürken bir domuz gördüm. O panikle hoşt filan dedim, elimdeki çöpleri fırlattım ama karşımdaki domuz onlardan kaçar mı? Zaten gerçek domuz da değilmiş, maskeli bir manyakmış.

Evet, bayıltıldım sonra loş bir odada uyandım. Belimden ve ellerimden mekanik özellikleri olan bir tane sandalyeye bağlıydım. Sol göğsümde de bir tane elektronik cihaz vardı. Gerçi başka bir şeye de dikkat etmedim. Karşımda eski model tüplü olanlarından bir TV vardı ve açıldı, ekranda o en az benim kadar tipsiz olan beyaz surat çıktı. Ellerim bağlı olduğu için kaldıramadım ama gene de ellerimi kaldırmaya çalıştım ve sonra halime şükrettim demek ki benden daha tipsizleri de varmış. O beyaz surat yani Testere bir şeyler anlattı, sonra ekran kapandı. Ben de döndüm köşedeki yanıp sönen kırmızı ışığa (belli ki kamera) ve "Sesini açmayı unutmuşsunuz lan!" diye sitem ettim. Tabi öyle korkunç bir ortam yaratmak adına eski cihaz kullandıkları için, sesini uzaktan kumandayla ya da bilgisayardan da açamadılar. Gene o domuz maskeli geldi, hiçbir şey demeden TV'nin yanına gidip tuşlardan sesini açtı. Bu arada TV'ye doğru yürürken arkasından baktım, vücut hatlarından bayan olduğunu anladım. Madem öleceğim bari şuna bir pislik yapayım da öyle gideyim diye düşündüm. "Ayy şuna bak, hem domuz maskesi takıyor hem de kara cübbe giyiyor. Kesin çok çirkin, kesin evde kalmış, kesin bugün de özel günündedir..." diye söylenmeye başladım. Kadın doğası, bunları kaldıramadı tabi ve maskeyi çıkardı. Ben de maskenin altından filmdeki gibi Shawnee Smith çıkacak ve "Maskeli halin daha güzeldi ahaha!" diye alay edecektim. Yok, maskenin altından Scarlett Johansson ve Jennifer Lawrence karışımı tadında biri çıktı. Ben bunun neresiyle alay edeyim, "Tak maskeni dışarı çık, cellatıma bak ya şaka gibi!" diye sitem ettim ama bu sefer kaderime, halime isyan ediyordum.

Neyse, TV sesi açık şekilde tekrar yayına başladı ve düzeneği o Testere anlatmaya başladı. Göğsümdeki o elektronik cihaz, oyun başladıktan 10 dk sonra çalışmaya başlayacakmış. Cihaz düşük dozlardan başlayıp yüksek dozlara doğru elektrik şoku verecekmiş kalbime ve ben de öyle acı içinde kıvranarak ölecekmişim. O cihazı kapamak içinde karşı duvardaki bir çukurun içine gizlenmiş olan tuşa basacakmışım. Olayları zorlaştıran ise, belimden bağlıyım ve belimdeki ve el bileklerimdeki o düzeceğin açılması için parmaklarımı sandalyenin yanındaki çukurlara yerleştirecekmişim. O çukurların hepsi kalemtıraşmış yani parmaklarımın kopmasını istiyor manyak adam! Devamı da var, parmaklarım koptuğu için o duvardaki çukurun içindeki tuşa basmak için dilimi kullanmak gerekecek ve dilimi o çukura soktuğumda, tuşa bastığımda o çukur yanacak ve dilimi de yakacakmış. Bunları yapıp odadan kurtulduğumda parmaksız ve dilsiz olacaktım, öyle hayata devam edemem ki ben. Geri sayım başladı, ya 10 dk içinde tüm istenilenleri yapacak ya da 10 dk sonra ölecektim. Hiçbir şey yapmayıp ölmek için beklemeyi tercih ettim, kameraya dönerek küçük bir el hareketi çektim. TV açıldı ve o tipsiz gene konuşmaya başladı:
- Süren başladı, sen öyle kameraya hareket filan yaparken 8 dk kaldı, biz konuşurken de süren geçiyor haberin olsun.
- Sana ne ya, benim sürem. Hem ben tüm sürem boyunca oturacağım ve istediklerini yapmayacağım sonuçta bu bir tercih meselesi değil mi? Filminde öyle oluyordu.
- Ama filmdekiler kurtulmak için çabalıyorlardı, etraf kan filan oluyordu ama sen böyle oturursan kan çıkmaz ki. En sonunda elektrik şokuyla kalpten gideceksin, bu da eğlenceli olmaz.
- Ne yani sen eğlen diye dediklerini yapmak zorunda mıyım? Ben artık kimsenin oyuncağı değilim! Sen eğlen diye parmaklarımı keseyim, dilimi yakayım bunu mu istiyorsun? Ben neler gördüm neler, sırf birinin gönlü olsun diye çayıma ketçap sıkıp içtim. O rahat olsun diye blog yazmayı, sözlüklerde takılmayı, insanlarla muhabbet etmeyi bıraktım. Bilgisayarda sadece ödev yapıyordum ve kalan vaktim geçsin diye 8 saat de oyun oynuyordum. Liseden mezun olduğumda "Sakallara özgürlük, asla tıraş olmıcam!" derken, gene tıraş olmaya devam etmek zorunda kaldım. Yıllarca taktığım ve ölene kadar takacağım "Nazi Tümen Yüzüğü"nü çıkarmak zorunda kaldım. Sabah ve akşamları otobüs bekledim. Kızlar tuvaletine, erkekler tuvaletine gittiğimden daha çok gittim. Centilmenlik olsun diye her yemekte tatlı sürprizler yaptın, karşılığı ne oldu ha? Bundan sonra kendim için yaşayacağım! Ölmeme kaç dk kaldı, 6 mı 5 mi? Fark etmez, son dakikalarımda da seni eğlendirmeyeceğim.
- Süren azalıyor, 5 dk kaldı da sen manyak mısın? Sol göğsünün üstüne koyduğum cihaz, kalbini elektrikle öldürecek hem de acı çektire çektire ve bunu istiyor olamazsın. Başta küçük dozlarda elektrik verilecek, kalbin sıkışacak ve kıvranacaksın. Elektriğin şiddeti arttıkça daha fazla kıvranacaksın ve duvarlar üstüne çöküyor gibi hissedeceksin. Ardından gözlerin ara ara kararmaya başlayacak, duvarlar üstüne gelip gelip gidecek ve göğsüne bir öküz oturmuş gibi olacak. En sonunda da kalpten ölüp gideceksin. Bu arada 3-4 dk kaldı, hadi bir aksiyon yaşat bize be oğlum.
- Yav bu saydıklarını yaşadım ben, sene 2012 tarih 14 Şubat, kız arkadaşımla harika bir gün geçirmiş olmamıza akşamında kavga çıkardı gerçi gene iyiymiş. 2013 senesinde akşamdan değil sabahtan kavga çıkarmayı başarmıştı da insan 14 Şubat'ta bile nasıl kavga çıkarır? Neyse, 2012 senesine dönelim. O zaman bu saydıklarını yaşamıştım, gerçi göğsümde elektronik bir cihaz yoktu ama elimde cep telefonu vardı. Her kötü mesajda öldüğümü sanıyordum. Oda arkadaşlarım da yoktu, ışıklar kapalıydı, kendimi tabutta gibi hissediyordum. Öyle bir anlar yaşıyordum ki duvarlardan korkup, yüzümü yastıkla sakladığımı bile hatırlıyorum. Ama görüyorsun ki ölmemişim, bugün hayattayım. Gerçi başka odadaki arkadaş beni acile götürdü, bir oksijen maskesiyle icabıma baktılar ama bugün ne olur bilmiyorum. Senin göğsüme taktığın cihaz pilli mi? Belki pilleri akar, kısa devre filan olur.
- Çocuğum 2 dk kaldı, ölmekten bahsediyorsam da bunun bir ucu da hayata dayanıyor. Yaşamak için yapman gereken şey, parmaklarını ve dilini feda etmen. Hadi oyna şu oyunu!
- Ben parmaklarım ve dilim olmadan yaşayamam ki! Sen de bunu anlamıyorsun işte, parmaklarım ve dilim olmadan nasıl bir yaşam sürerim? Ben blog yazıyorum, kalem tutuyorum, parmaklarıma ihtiyacım var. Çenem hiç kapanmaz, dilim sayesinde konuşuyorum. Yazmak ve konuşmak benim hayatım, onlar olmazsa zaten ben ölürüm.
- Penelope şu delinin cihazını çabuk durdur zaten 1 dk'dan az kaldı. Konuşken süresi geçti, hiç kanlı sahneler de göremedik. Cihazını durdur, sonra başka bir şey planlarız.
Hemen, o domuz maskeli geldi, demek ki o Scarlett Johansson ve Jennifer Lawrence karışımı tadındaki kızın adı Penelope'ymiş. Hem fizikten hem de isimden kazanmış. Bir de içeri girerken "Off, bu maskeyle nefes almak ne zor ya!" deyip maskesini çıkardı, sonra "Hey, sen! Evet, haklıydın bu siyah cübbe üzerimde hiç şık durmuyor." deyip cübbeyi çıkardı, üstünde ateş gibi yanan kırmızı bir elbise vardı. Gelip üzerime doğru eğilip bana elektrik verecek olan cihazı kapadı ama cihazı kapasa neye yarar? O üzerime doğru eğilince zaten ben çarpılmışa döndüm. Bir an kendimden utandım, az önce Testere'ye eski sevgilimi ve acılarımı anlatıyordum ama şu tatlılığı görünce üç yaşından sonrasını sildim attım. Dünya dönmeye devam ediyormuş, dünyada hayat varmış ve böyle bir güzellik de varmış. Ama Penelope cihazı durdurup odadan çıktı, odadan çıkarkan uzun uzun izledim onu arkadan ama ellerim bağlı olduğu için ağzımdan akan salyaları silemedim. Hani aşktan darbe yemişim ve aşka olan inancımızı zaten kaybetmişim, bari bu sefer temel içgüdülere ve zevklere şans tanıyayım değil mi? Aslında şans tanımak bahane, Penelope aklımı başımdan almıştı. O an anladım ki hiçbir şey gerçek değil her şey yalan! Düne kadar var olduğuna inandığım aşk yalan, bugün ise kırmızılar içinde bir ateş gibi duran Penelope gerçekti. Belki Penelope de yalan olacaktı ama içimde volkanlar patlatan şehvet gerçekti. Aslında şehvet de aşk gibi yalan olacaktı, ben o sandalyede 6 saat daha bağlı kalırsam kesin acıkacak ve açlık benim gerçeğim olacaktı. Asıl gerçek olansa benim delirmiş olduğumdu, belki de delirmedim. Delirmek var olan aklın yitirilmesi ki belki ben her zaman akılsız ve aptaldım. İşte, aptal olduğum için dönem dönem farklı inançları benimseyerek onları gerçekliğim yaptım. Bir zamanlar sadece güçlü olmak istiyordum ama dünyayı yenecek kadar bir güce asla ulaşamayacağımı anladığım vakit pes ettim. Kendimi felsefe ve psikolojiye verdim, bilgiye sahip olmak güzeldir diye düşündüm ama kendimi elinde işlenmemiş altın cevheri bulunan bir madenci gibi hissettim. Bilgiye erişiyor, bilgiyi öğreniyordum ama hayatım bu bilgiyi işlememe izin vermiyordu. Gene pes ettim, mutlu olsam yeter diye düşündüm ve kalbimi birinin eline teslim ettim. O biri de kalbimi oyuncak etti mi? Etti ve ben gene pes ettim. Sonra baktım kalp yok, beyin de arızalı, o zaman saldım kendimi. Sonra gelsin tightcutie, naughtyalicex, rihana85, arabella_fae, sunny_delight, naughtyyangel, blonde_castle ile görüntülü sohbetler. Anlayacağız güç, bilgi, aşk, şehvet böyle sırayla geldiler ve geçtiler; geriye de 21 yıllık kemikli et torbası kaldı.

Neyse, yazının başına uyarıyı koydum ve yazının sona varamayacağını duyurdum. Bu yazıyı güzel eğlenceli bir yazı yapacaktım ama olmadı. Gene kendimi eski sevgilime gönderme yaparken buldum, oysa ki ben de isterdim yaz tatilinde yazdığım gibi eğlenceli, okuması kolay, fazla uzun olmayan yazılar yazayım. Ne yazık ki Düzce'ye döndüm, savaşı kaybettiğim yere döndüm. Sonra okumaktan sıkacak derecede uzun yazılar yazmaya başladım. Söz veriyorum, bu saçmalığım son yazı olacak! Ben kötü bir insan değilim; kötü bir insan olsan dilediğim kişinin kendisine, ailesine ve akrabalarına bile zarar verebilecek potansiyele sahibim. Keşke bu gücü kendi hayatımı güzelleştirmek adına kullanabilsem ama olmuyor. İyi biri olmama rağmen elimde sadece yok edici silahlar var. Aslında iyi insan olmak da zor, oysa kötü insan olmak ne kolay. Hakaret et hatta küfür et, hiç acımadan vur, hiç düşünmeden kır, sadece kendini düşün... Olsun, ben iyi insanım ve iyi insan olmak zorundayım. Kötü insan olmaktan korkuyorum çünkü kendimden korkuyorum, yapabileceklerimi biliyorum. Bunları düşünmemek adına, zihnimden çıkarmak adına kendimi bu yazı işlerine verdim ya! Ben iyi insanım ve bana yapılan kötülükleri unutacağım, sadece tatlı güzel anıları hatırlayacağım. İşte, o zaman yumuşayacak ve aynı kazıkları tekrar yiyeceğim. O kazıkları tekrar yemek istemiyorum, bari bu hatalarımı bir kenara yazayım da ne zaman zayıf düşersem bunları okuyayıp tekrar öfkeleneyim, hırslanayım, köpüreyim ve daha güçlü ayağa kalkayım. Sütten ağzımız yandı mı? Yandı, öyleyse bundan sonra yoğurdu bile üfleyerek yeriz. Sütü sorarsanız da, bırakın da sütten sütlaç yapıp böyle yazılarıma MALzeme edeyim :) Tekrar yaz gelsin, yazın coşmak bana iyi geliyor. Bir de Penelope Cruz iyi gelir bana ama yaz tatilinin gelmesi daha gerçekçi bir ihtimal...

Arsız Gönül (Athena)
Oooo fırtınalar esiyor
Arsız gönül iflah olmuyor
Ayıp oldum yine sana
Bu kader yolu üstünde
Yalnızlık içiyorum
Bu sabahsız gecelerde
Senden vazgeçeli sevgilim
Sevdasız kara kollarında
Bir yalan koydum ben aklıma aklıma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder